Ahmet İslamoğlu (Bir Mevtanın Ardından)

Yıl 1985. İlk görev yerim olan Van/Erciş’teyim. O yıllarda İstanbul’dan Erciş’e gitmek çok zor geldi. Sosyal hayatın cıvıl cıvıl olduğu İstanbul’dan, gazetelerin dahi bir gün sonra ancak gelebildiği oldukça sakin ve sessiz bir ilçede görev yapmak!.. Nitekim kısa bir müddet sonra tayin isteyerek memleketim Nevşehir’e geldim. Geldim gelmesine ama Erciş’te beraber olduğum zevattan bazıları özellikle yaşlı olanlar ‘Develili asker Ahmet Hoca’ diye birinden bahsediyorlardı. Hakkında öyle güzel şeyler söylüyorlardı ki, doğrusu imrendim. Kimdir diye birkaç kez sordumsa da doğru dürüst bir cevap alamadım. Nihayet biri; “50’lili yıllarda burada askerlik yapan Kayseri Develi’den Ahmet Hoca diye biri gelmiş. Yaptığı askerlik süresince Erciş’te vaaz vermiş Cuma namazı kıldırmış. Erciş halkı üzerinde ciddi tesir bırakmış. Bahsedilen Develili Ahmet hoca budur ”dedi. O dedi geçti ama benim çok dikkatimi çekti. Nitekim Nevşehir’e gelir gelmez ilk işim Ahmet Hocayı ziyaret etmek oldu. Hakkında duyduğum o güzelim sözleri kendisine anlattıktan sonra; “bu nasıl oldu Hocam” dedim. Anlattı: ‘Askerliğim Van’a çıktı. Gideceğim gün geldi çattı. Kayseri tren garında tren beklerken, beni tanıyan biri; ‘hayırdır Hocam bir yere mi gidiyorsunuz?’ “Evet, Van’a askere gidiyorum.” Dedim. ‘Hocam inşallah sizi 3. Bölüğe vermezler’ dedi. Hiç o taraflı olmadım. Bindik trene üç gün sonra Van’a geldik. Henüz inmiştim ki, Van tren garında beni tanıyan bir Kayserili; ‘hayırdır Hocam burada ne işiniz var?’ dedi. “Askere geldim.” ‘Hocam inşallah 3. Bölüğe vermezler’ dedi. Gene hiç o taraflı olmadım. Doğru askeri kışlaya vardım. Gerekli işlemi yaptıktan sonra karşıma çıkan orada askerlik yapan bir başka Kayserili; ‘Hocam hoş geldiniz. Bölüğünüz belli oldu mu?’ “Hayır.” ‘Hocam inşallah 3. Bölüğe vermezler’ deyince “gel bakalım ne var o bölükte” dedim. ‘Hocam o bölüğün bir komutanı var sorma gitsin. Küfredip yatırıyor, küfredip kaldırıyor. Elinden sopa hiç eksik olmuyor’ dedi. “Hayırlısı” dedim. Nitekim yazıldım çizildim 3. Bölüğe düştüm. Anlatılanlardan hareketle doğrusu ben de çok merak ediyordum. Sağ-sol, ön-arka diyerek eğitim yapıyoruz. Saatler saatleri kovalıyor. Baktım o denenlerden eser yok. Bir ara yanımdaki onbaşıya; ‘bölük komutanımız nerede?’ Onbaşı; “O Malatya’ya birlik denetimine gitti. Yakında gelir” dedi. Biz eğitimimize devam ettik. Bir gün iki gün derken herkesin kendinden bîzar olan o komutan hiç gelmedi. Allah nasip etti bizde gayret ettik elhamdülillah bölükte namaz kılmayan kimse kalmadı. Öyle bir hal oldu ki, bölükte kimin ne sorusu olsa doğru bana gelirdi. Çok şükür bulunduğum o bölüğü bir mektep gibi değerlendirdim. Dağıtımımız oldu. Benim dağıtımım da Erciş’e şıktı. Cuma namazı kıldırıp vaaz edecek kimse olmadığından ilçe kaymakamı bölük komutanından bu vazifeyi yapacak bir askerin olup olmadığını sormuş. Komutanın da askerlere sorması halinde herkes bana baktılar. Komutan da bu işi yapıp yapamayacağımı sordu. Ben de “yaparım” dedim. Askerliğim müddetince Ercişlilere Cuma namazı kıldırıp, vaaz ettim. Askere gideceğim günlerde ziyaretine gitmiştim. Yukardaki yaşadıklarını tekrar anlattıktan sonra; “yavrum! Bir tane yatakhanede, bir tane de cebinde, iki tane seccaden olsun. Ezan okunur okunmaz hemen namazını kıl.” Elhamdülillah bu tavsiyeye uyup gereğini yapmaya çalıştım… “Edep ve hayâ olmasa, nasıldır diye merak edilse, Ahmet İslamoğlu’nun yaşantısına bak yaz” derdi. Zeki Soyak Hoca Evet, rahmetli Hocam böyle derdi. Çoktandır ziyaretine gidemedim. Hasta olduğunu biliyordum. Her ziyaretine gittiğimde birbirinden güzel malumatlar edindiğim Ahmet İslamoğlu öldü. Allah rahmet eylesin. Allah rızası için kendilerini seviyorum. Bugün vasiyetini okuyunca doğrusu imrendim. Etkilendim. Okursunuz diye vasiyetini aşağıya aldım. 

VASİYETNÂMEM َش ف ي ع َو ب ي ى ا ر س ُل ى ا عى ل َال س ال م َال ص ل ُ ة ال رح مي ال رم حه ٌ لل بسم دم حم ذو ُب ى ا ح ق دي ر ف ق در ي َاح ل ي ُ ة ام ل ُث خ لك اذل ي ٌ لل ام ح ل د َال رش اد ة ال ٍ داي ت ى ف اخ ل لكخ ري آح ص اب ً َ ٌل آ َعى ل م ه َم ك ر س اج ا ٌ ل ال ج ع ٍل َسمل ع ل ي ً ح ع اى ل ٌ ل ال صى ل ...َال خ ق ُِ ع ب د ي ن آش ٍ د َ آ .ٌل ر ش يك ا ل َح د ي ٌ ل ال اا ل اٌ ل ا ل ن آش ٍ د آ :ب ع د م ا آ ا ن .ب ع د ي ال ى يب َر س ٌُل َ ا ٌ لل اا ن مي ٌ ىم .ام ل ُث ذائ ق ت و فسل ك .راج ع ُن ال ي ً .ال عظ مي ٌ ل الص دق .ح ُن َ ا م يج او ك Sevgili, Muhterem Evlâd-ı İyâlim ve Yakınlarım! Evvelâ nefsime ve cümlenize Cenâb-ı Hak’dan ittikâyı tavsiye ederim. İnanç ve itikadım -لل ٌ د حم ال- Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat inancıdır. Bunca senelik irşâd hayatımda bu inancı yaşadım ve Allah için yaymaya çalıştım. Her kim hakkımda bundan gayrısını iddia ederse o, yalancı bir müfterîdir. Muhâkemeleşmemiz mahkeme-i kübra’ya aittir. İtikâden mezhebim Matûridî, amelen Hanefîdir. Meşreben Nakşîbendî ve Kâdirî tarîkına mensûbum. Dedelerimiz bir kaç asır evvel Arabistan’dan Türkiye’ye gelip yerleşmiştir. Şeceremizin Sâdât-ı Kirâm’a mülhak bulunduğu sabittir. Ancak şecerenin gaybûbeti ile bunun resmen ifşâ ve )ال ع لم ع ى د ٌ ل ال) .olmamıştır mümkün isbâtı Ancak şurası unutulmamalıdır ki, Cenâb-ı Hak katında kulun değeri soy sopla olmayıp ancak takva ve tâat iledir. “Ne sâl iledir, ne mal iledir, Beğim ululuk kemâl iledir.” Nakşibendî tarîkına intisabım fiilen ve resmen, H. Mahmud Hakkı Sâmi (Ramazanoğlu) Seyhanî Hazretlerine, miladî 1954 yılında, on yedi yaşındayken vukû bulmuştur. Seyr-i sülûk’u tekmil edememekle beraber gençliğimin baharında şeriata riayetim,tarikat ve üstazlarıma muhabbet ve teslimiyetim nispetinde bu ulvî yoldan istifade ve istifâza eyledim. Envâr’a nâil oldum. Rûhânî hazz-ı saadete mazhar oldum. لل ٌ ح ال Terzilik mesleğinde iken ilim yoluna intisabım ise, Üstazım Yahyalı’lı H. Hasan Efendi Hazretlerinin teşvik ve himmetleriyle oldu. 1948 senesinde on iki yaşındayken kendilerini gördüm ve candan âşık oldum. 1953 senesine kadar beş sene muhabbet ve hicranları ile yanıp kavruldum. 1953 senesi 1 Haziran Pazar ertesi günü ikindi namazını müteakip Develi’de ilk mülâkat ve sohbet-i seniyyeleri ile müşerref oldum. Daha ilk sohbette büyük bir teveccühâtı bâtınıyyeye mazhar oldum. Gönül ve gözlerimizi cilây-ı fuyûzatla parlattılar لل ٌ د حم ال. İmam Gazalî rahmetullahi aleyh hazretlerinin “El Munkizu Mine’d-Dalâl” isimli kitabında buyurdukları gibi: “Bir kimse ne kadar ilim ve malûmat sahibi olursa olsun sûfiyye hazerâtının ahlâk ve âdâbı ile mütehallık ve müeddeb olmaya muhtaçtır.” Ancak işin başı şeriattır. “Şeriattır cümle işlerin başı, Şeriatsız tarikat şeytan işi” Keza; Şeriatsız tarîk olmaz, Cahil sofu dinin bilmez, Belki camiye de gelmez, Bu kavimden kaçmak lazım.” buyurulduğu gibi Hak yolun ölçüsü şeriattır. Şeriatın hilafına olan hâl, ahvâl, aşk, şevk, keşif, kerametin hepsi bâtıldır. Sevgili ehl-i iyâl ve evlatlarım! Rabbıma taalluk eden, namaz, oruç, hac, zekat, fıtra ve kurban gibi farz ve vacib olan kulluk vazifelerimde kusur ve sehvü nisyânımın dışında, borcumun olmadığına kat’i kanaatim hâkimdir, elhamdülillahi teâlâ. Ömür boyu devletten alınan maaşla vazifey-i imamette ve hitâbette bulundum. Zaruret olmadıkça haftalık ve senelik izinlerimi de kullanmamaya gayret gösterdim. Binaenaleyh vazifelerimde devlete ve millete ait hakların helalliği için infakta bulunulmasını umûr-ı ahiretim için vasiyette bulunuyorum. Vefat günlerimde de mümkin mertebe Allah için bol sadaka verilip ruh-i âcizâneme bağışlansın. Şu vasiyetnâmenin yazıldığı anda kimseye nakdî ve aynî bir borcumu hatırlamıyorum. Benim haklarım herkese helal olsun. Başkaları üzerinde unutulup kalmış nakdî ve maddî bir hak kalmış veya hasbel-beşer incitip rencîde ettiklerim varsa onlar da lütfedip bu abd-i fakîr, Ali oğlu Ahmed İslamoğlu’na umûmî haklarını helâl etsinler, bağışlasınlar, affetsinler. Cenâb-ı Hak katında mahkeme-i kübrâ’da zâyî olmaz, mükâfâta ve ecre mazhar olurlar inşâallah. Kitaplarımın ağırlık tarafı Arabca tefsir, hadis, fıkıh, ahlâk, tasavvuf, tarih, siyer ve emsâli mübarek klasik İslamî eserlerdir. Kırk yıllık bir mesaînin mahsûlüdür. Meâhız-ı İslâmiyyedir. Ehliyetli matlûbuna muhtaçtır. Kitablardan ve ibârâtından meânîy-i dakîkayı (ince manaları) çıkaracak kimseler olmazsa klasik Arabca kütüphanesi zayıf olan, ilmî tahkîkat ve tedkîkâta daima açık bulunan bir ilahiyat fakültesine -yalnız Arabca kitaplar vakf-ı sahîhla- ulûm-ı şer’iyye-i münîreye hizmet için, Allah rızası için vakfım olur. İrtihalim Develi’de vaki olursa Fenese Yukarı Mahallesi Kabristanındaki aile mezarlığımızda, mümkünse boş bir mezara, değilse zevcem Bahriye merhûmenin kabrine, O da olmazsa Osman dedemin kabrine defnim yapılsın. Cenaze ve kabrim hizmetinde bulunanlar vaziyetlerine göre memnun edilsinler ve haklarını helal etsinler. Kabrim başında Kur’an okunsun diye kimse iz’ac edilmesin. Kabrimin başına mermer veya tek taş dikilsin. Kabrimin unutulmaması için ismim, soy ismim, tevellüd ve irtihal tarihlerim yazılsın. Kabrimin üzerine rahmet, rüzgâr ve yeşilliğe mani olan bir şeyler yapılmasın. Kabrimin üzeri toprak olarak açık kalsın. Çünkü hadis-i şerifte “yağan yağmur, esen rüzgâr, biten otlar, altındaki mevtânın mağfiretine vesiledir” buyurulur. Hulâsa; kabrim ulemâ-i kirâm hazerâtının şânına lâyık, bid’atten âri olsun. Sâde ve şer-i şerîfe uygun olsun. Cenab-ı Hak Celle Celâluhû Hazretleri kalbimizi ve kabrimizi pür nûr eylesin. Kabrin azab ve fitnesinden mahfûz buyursun. Cümlemize saadet-i dâreyn lütfeylesin. Âmin. 30 Şevval 1418 - 27 Şubat 1998 Cuma-Saat 23:11 Develi Kazası, Fenese Yukarı Mahallesinden Mehmed oğlu, Ali oğlu, AHMED İSLAMOĞLU


BU SİTE İLE KURULMUŞTUR