H A F I Z

Tımarhanedeki iki deli dikkatimi çekti. Bunlardan biri gerçekten hafız, diğeri ise arabacıymış. Bunlara “iki hafız” denmesi, arabacının diğerini sürekli taklit etmesinden kaynaklanıyormuş. Demir parmaklıkların önüne deli seyretmeye gelen akıllılar (!) bütün Müslümanlara özgü olan şefkat ve ihsan âdetiyle delilere tütün, şeker gibi öteberi veriyorlarmış. Pisboğaz deliler parmaklık önünde seyirci gördükleri zaman onların yanına giderek uzmanlık alanı içine giren konularda suçlamayıp onlardan bir şeyler isterlermiş. Hafız cenazelerde, hastaların başucunda, evlenme törenlerinde aşır* okuyup cer** etmeye alışkın olduğundan, bir seyirci görür görmez parmaklığın önüne gidip diz çökerek Kuran-ı Kerim’i okumaya başlardı. Arabacı da hafızın kazancından yararlanmak için, hemen onun yanına diz çöker ve hafızın ağzından çıkan kelimeleri mümkün olduğu kadar taklit etmeye çalışırmış. Arabacının bu durumundan rahatsız olan zavallı hafız ara sıra seyircilere; ‘Bu adam hafız değildir. Onu dinlemeyin’ dese de arabacı seyirciye göz kırparak; ‘’Ona kulak asmayın. Delinin biridir.’ Dermiş. Bir gün bu yalancı hafız ile konuşurken, niçin hafızlık tasladığını, (hafız olmadığı halde kendini hafız gibi gösterdiğini) sordum. Bana dedi ki; ‘Hafızları dinleyenlerin yüzde doksanı, benim okuduğumun mu, yoksa onun okuduğunun mu doğru okuduğunu bilmekten aciz kimselerdir. Kendilerine tecvit***le okunan her şeyi Kuran-ı Kerim sanır bunlar. Yalınızca kafa sallarlar. Zaten bizim hafız da okuduğunu anlamaz. Bu seyircilerin çoğunun, benim hafız olduğuma yemin edeceklerinden de eminim. (ı)  Maalesef yaşadığımız toplumda ikiyüzlü insanlardan geçilmiyor. Maskeli insanlar cirit atıyor. Olduğundan farklı gözüken, mübalağacı, yalancı, riyakâr, iftiracı insanlar toplumu yönlendirmeye çalışıyorlar. Bulundukları makamı, mansıbı başkalarının üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlar. Olduğu gibi gözüküp, gözüktüğü gibi olmak varken, neden sahtekârlık yapıyoruz ki, Oysa insanları hür ve özgür yaratan Allah, insanların özgürlüğünü kısıtlayacak hemen her türlü mâniaları ortadan kaldırmıştır. Elbette bu tanımlamam her türlü nefsani özgürlüğü sınırsızca kullanacağımız anlamına gelmez. Çünkü en büyük özgürlük, Allah’ın koyduğu ilahi prensiplere uymaktır.  Allah verdiği aklı herkesin kendinin kullanmasını ister. Toplu durmanın aykırı düşünmeye mani olmadığını bilmeliyiz. Bilindiği üzere Allah’ın kabul ettiği muteber iman “tahkiki imandır.” Yani körü körüne inanmaktan ziyade, araştırarak, inceleyerek inanmaktır. Her ne kadar “taklidi iman” da muteberse de evla olan araştırarak, meselenin nedenlerini, niçinlerini öğrenerek, inceleyerek inanmaktır. Genelleme yapmak doğru değilse de, halkı Müslüman ülkelerin kahir ekseriyeti taklidi imanı benimsemektedir. Maalesef bu da bizleri, Kuran’ı anlayarak okumaktan, ilim tahsilinden ve araştırmadan yoksun bırakıyor. Hele birde birilerine tabi olmuşsak artık iş tamamdır. O bizim yerimize düşünür ve yapar... Bir de onun dediğini yaptık mı işler bal kaymaktır artık… Çokta İslami olmayan bu anlayışın bizleri nerelere götürdüğü de malumdur… Daha da beteri bu anlayış bizi; İlim ve dinde yeterli derinliği ve vukufiyeti olmayan insanların söylediklerini, maalesef Allah ve Resulünün söylediklerinden daha muteber kıldıklarını görmekteyiz…  Onlar da arabacı mukallit hafızın dediği gibi; nasıl olsa okumuyorlar, araştırmıyorlar. Okuduğumuzu anlamıyorlar. Ne söylesek, ne okusak kabul ediyorlar, diyerek insanları kendine bağladıkça bağlıyorlar... Oysa bizim için “numune-i imtisal” olan, peygamberimize dahi sahabe; ‘Ya Resulüllah! Bu söyledikleriniz (Vahiy) Allah kelamı mı, yoksa kendi görüşünüz mü?” diye sorarlardı. Ya bizler! Şeyhimiz veya hocalarımızın yaptığı sohbet veya konuşmaları, kafamıza yatmasa, öğrendiğimiz gerçeklere aykırı olsa dahi soru sormayı adaba aykırı kabul etmiyor muyuz!.. (14/21-22, 31/21, 33/36 …) Müsaade ederseniz, şu gerçekleri ifade etmeliyim. a- İslam temizlikten bahseder; biz maalesef yeterince temiz değiliz. b- İslam birlikten bahseder; biz maalesef bölük pörçüğüz. c- İslam tertip düzenden bahseder; biz maalesef darmadağınığız. d- İslam ‘oku’ kelimesiyle hayata başlamamızı ister; biz maalesef çok az okuyoruz. e- İslam bize empati yapmayı tavsiye eder; biz maalesef hemen hiç empati yapmayız. Vs. Maalesef halimiz budur. Hafız olalım ama ne olursunuz düşünerek ve anlayarak…

 -----------------0---------------------- 

I-Filibeli Ahmet Hilmi’nin “A’mak-ı Hayal” isimli kitabından *Aşır/Aşir/Aşr –Arapça on rakamı-; Cemaatle kılınan namazlardan sonra veya manevi toplantılarda Kuran-ı Kerim’den okunan ayetlerdir. **Cer; Üç aylarda köyler başta olmak üzere imamlık ve vaizlik yaparak bir yıllık geçimlerini sağlayacak para ve erzakı toplamaları işdiri ***Tecvit; Kuran okumadaki kuralları gösteren ilim. İyi yapmak, söylemektir. Bir metni (Kuran) kelimelerin çıkaklarını, vurgularını, uzunluk ve kısalıklarını belirterek usulünce okumaktır.



BU SİTE İLE KURULMUŞTUR