Mısır’da yeni; yeni olduğu kadar da garip bir darbe gördük/görüyoruz. Bu darbe bildiklerimizden biraz farklı; Farkı, apoletli generaller darbe açıklamasını yaparken yanına Müslüman toplumun öncülerinden Ezher şeyhini, Hıristiyanların temsilcisi Kıptî Piskoposunu, İslamî hassasiyeti fazla olan Selefileri, sosyal demokrat anlayışa sahip, komünist ve sol partileri, uluslararası üne sahip eski atom enerjisi başkanı Baradey’i aldı. Neden böyle yaptığını önce anlayamadık. Bir iki gün geçtikten sonra Avrupa birliği ve Amerika’nın açıklamalarından sonra anlaşıldı ki, Paşaların yaptığı bu hareket darbe değilmiş! Çünkü Batılılar yaptığı açıklamalarıyla bu hareketin darbe olduğunu söyleyemediler. Onlara göre bir şekilde Mursi gitmeliydi! Öteden beri bu işin planını yapmışlar. Öyle ki, ihtiyaç sahibi insanlara para vererek, insanların Tahrir Meydanına gitmelerini istemek vs. gibi… (08.07.2013 ana haberler ) Geçenlerde TV kanallarından birinde yorumculardan biri şöyle dedi; “28 Şubat öncesi REFAH-YOL hükümeti kurulurken TÜSİAD üyelerinden biri;‘Erbakan Hoca’nın gelmesinden korkmuyoruz da, başarılı olup gitmemesinden korkuyoruz!’ Korkuları başlarına geliyordu ki, hükümeti alaşağı ettiler. Ama rahmetli Erbakan’ın talebelerinin ülkeyi hangi noktaya getirdiklerini değil Türkiye, Dünya hayranlıkla izlemektedir. Ne kadar doğrudur bilemiyorum ama Mursi’yi de biraz bu duruma benzetiyorum… Bir hususa ayrıca dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye’nin ‘fötrlü’ siyasetçisi askerler karşısında kendinin deyimiyle 6-7 kez şapkasını alıp gittiğini söylerken, henüz yeni demokrasi ’ye geçmiş bir ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı korkmadan yiğitçe karşı durabilmiştir. Üstelik “ben seçilmiş Cumhurbaşkanıyım. Seçimle geldim ancak seçimle giderim” diyebilmiş; Darbe olduktan sonra da seçmenlerine; “şiddete kaçmadan direnişe devam edin” diyerek, Mısır halkının demokrasiye sahip çıkmasını istemiştir. Bu durum Araplar demokrasiden ne anlar diye küçümseyenlere de güzel bir mesaj oldu. Umarım bu durum yakın zamanda atlatılır ve daha güçlü bir yapıyla tekrar halkın istediği hükümet kurularak, güzel hizmetler ortaya konur… Mısır bütün dünya açısından çok önemli bir ülke. İstisnasız insanlık tarihinin ilk yerleşim merkezlerindendir. Burası bildiğimiz ve bilemediğimiz birçok medeniyete merkezlik yaptığı gibi; gene bildiğimiz ve bilemediğimiz birçok peygambere de ev sahipliği yapmıştır. Haliyle buranın insanları birçok yönden köklü bir geleneğe sahiptir. Bu insanlarda, ya Hz. Yusuf’un yönetim anlayışı; ya Hz. Musa’nın dirayet ve celadeti; ya da Hz. İsa’nın mülâyemetinden genler vardır. Peygamberlerin genlerinden kalıntıların olduğunu sandığımız bu millet, taşıdıkları gen sayesinde inşallah bu sancılı durumu çabuk atlatırlar da ardından hayır zuhur eder. Bugün sevinenlerin üzüleceği, üzülenlerin de sevineceği gün yakındır inşallah… ÂLİM TAVRI Ezher şeyhi: Ezher Üniversitesi Mısır’ın hatta İslam dünyasının istisnasız en prestijli kurumlarının başında gelir. Onun başında bulunan kişi de Mısırda olduğu gibi gene İslam dünyasının en saygın insanlarından kabul edilir. Şu anda o kurumun başında bulunan zât maalesef darbecilerin yanında yer aldı. Sabah namazı esnasında ki katliamdan sonra da desteğini çekti. Ne var ki, kullanıldığını sonradan fark etti. Neye yarar ki, iş işten geçtikten sonra… Aynı şekilde selefiler de önce desteklediler sonra vazgeçtiler… Önemli olan görülenin aksine görülmeyeni hissedebilmek ve ona göre tavır takınmaktır. Bu olay Osmanlı’nın son yıllarında Malta’ya sürgüne gönderilen Mustafa Hayrı Efendi’yi hatırlattı. Mustafa Hayrı Efendi: Vahdettin döneminde Şeyhülislamlığın yanı sıra Adliye Nazırlığını (Adalet Bakanlığı)da üstlenen önemli bir şahsiyettir. İngilizler tarafından birçok arkadaşı gibi o da Malta’ya sürgüne gönderildi. O devirde İngiliz tebaası olan Hint Müslümanları, Malta sürgünlerinin ve bilhassa Mustafa Hayri Efendi’nin serbest bırakılması hususunda İngiltere Kralı’na baskıda bulundular. Müslümanların en yüksek dinî lideri konumunda bulunan Mustafa Hayri Efendi’nin İngilizlerin esiri olarak zindanlarda ölmesinin İngiltere’nin Müslüman sömürgelerindeki otoritesini zaafa uğratacağını düşünen İngiliz Hükümeti, 6 Kasım 1920’de bir buçuk yıllık esaretten sonra Mustafa Hayri Efendi’yi serbest bıraktı. Serbest kalınca Papa kendisiyle görüşmek istedi. Oldukça zor şartlarda olmasına rağmen Hayrı Efendi; “Osmanlı’nın Şeyhülislam’ı olarak karşılanırsam, birde Hıristiyan toplumun Osmanlı yurdunu işgalden vazgeçmelerini söylerseniz sizinle görüşebilirim” diyerek şart koşmuştur. Görüşme gerçekleşmemiştir. Buda bir âlim tavrı. Mısır’daki darbeden dolayı Cumhurbaşkanı Mursi için biraz daha fırsat verilmesini isteyenler ülkemizdeki 28 Şubat olurken de bir şeyler deseydi!.. Rabbim Müslümanlara gerçeği görmeyi nasip et. Hassas İslamî anlayış ver. İyiyi kötüden, yanlışı doğrudan ayırt edici basiret ver. Kulluğumuzu ve ümmetliğimizi kavî kıl. (âmin)
Ahmet BELADA